4 Temmuz 2014 Cuma

Dün Gece Bir Rüya Gördüm.

Bak gerçekten rüya gördüm,rüyadan gerçek oldum dün gece.Sabah alarmın sesi hiç bu kadar ''lan nolur sus'' tepkisini doğurmamıştı. Gerçek gibiydi Alfred,gerçek olmasını ne kadar isterdim sen bilemezsin Alfred.

Ben bilmiyorum ,havasından mı suyundan mı ,ben de böyle bir içimde çiçekler solmasın,insanlar ne kadar öfkelenip ,orama burama oklar fırlatıp (hançerler(!) saplayıp mı desem daha mı şey olur,neys.) yaralamaya niyetlense de-ki başarılılar,işte dedim ya çiçekler solmasın güzel insanlar!Hani diyeceğim insanlar bi şekil iletişim halinde ,hepimizin niyeti mutlu olalım gülelim ya,sonra birden veya yavaş yavaş hayat akar ,insanlar devinir,devrinir,değişir.Bi bakarsın 5 yıl önce ,3 ay önce,iki gün önce hihi hihi diye yüzüne gülen tutar saçlarından (bileğine dolayarak hem de) sana kaka muamelesi yapar.Öfke çok güçlü bir duygudur ,anlıyorum,arzu,sevgi,mutluluk ,hüzün kadar güçlüdür,bilirim değil mi Alfred? Bilen bilir,herkes kadar, herkes gibi bileğimizden tutulup bencilce çekildiğimiz doğrudur zaman zaman,ha ''izin verdiğimiz'' de doğrudur,ki sor niye diye,o ayrı bi sohbetin konusu.

Bilmiyorum yağmurundan mı güneşinden mi,ben de hep böyle bir öfkeye savaş hali.Yorucu,çok yorucu sevgili Alfred,öfke kadar güçlü bir duyguyu içinde bastırmak değil ; hiç içine almamaya uğraşmak şu hayatta beni en çok yoran duygulardan biri.Ütopyalarımızda bencilce ,empatiden yoksun diktatörlük ne keyifli değil mi canım arkadaşım?Ortaya geçip elinde kılıç sağa sola sallamak ne kadar görkemli,ah pırıltılar içindesin ne hoş!Ben hayranım bak böyle insanlara,ama alınmayın kendime de hayranım; takdir edersiniz ki ,kocaman yel değirmenlerine karşı salladığınız, elinizdeki o ağır kılıç kadar olmasa da ,Sancho Panza'nın bindiği eşek bile muhtemelen daha ağır yükler taşımıştır.


Öfke iyi değildir ,kötü düşünceler sahibini zehirler,vicdan ve merhamet duyguları lafta değil izanda olmalıdır.(-meli -malı eki bizzat tarafımca özenle seçilmiş olup,dikte amaçlidir)

Güzel duygular güzel kalırlar ve kirletilmeyi hak ettiklerini düşünürsem kendime hakaret etmiş olurum Alfred.İnansak,güvensek,gülümsesek bi bok kaybetmeyiz.Zafer dediğin şey, elinin kiridir.

Dün gece bir rüya gördüm,rüyamda gerçekteydim,bir haberini aldım gelecekten,geleceğinden,yüzümü yıkamak sana ihanet oldu.Sen onlardan değildin,burda anlatılması mümkün olmadı.Biliyorum ve inanıyorum,kendime ,O'na.yüce olan ''bir''e,birliğe.

banu


25 Haziran 2014 Çarşamba

Canım Kadınlığım..

Binlerce yıldır direnen,hep içgüdüyle, elinle yemekler yapıp,sıcak tuttuğun kalbinle doyuran,bi gün anne,bi gün kız çocuğu,tam gün bütün olan,tek arzusu bütün olmak olan kadınlığım.Benim hep almak isteyip hep veren,bıçaklanan,öldürülen,yaralanan,''sen sus''lara dayatılan yanım.

Tanrı yanını açıp, göğsünde dolup taşan ışıkla,hep beslensin istersin ya sen,dersin ya ''ne olur sanki bu da iyilik olsun denize atalım'' Kim bilmezse kim bilirdi devamı? Bir insan bilmezse diğer insan bilir;çünkü  insan hem balık hem halik.Çünkü insan hem var,hem yok,çünkü insan hem ak,hem kara.Bilemezsin kim emiyor ışığın memelerinden,bilemezsin kim karanllığın dört yollu bekçisi. Bilsen alim olursun ,kadın değil.
,
Canım yanıyor a canım.Gurur denilen şeyi ,belki biraz da ego(evlerden ırak),içinin ışığına tutup kararttın ya demin,ah çocuklar ağlıyor bütün arka bahçeli evlerin,bahçelerinde.Karar, karanla birleşmiş tutuyor bileklerinden,sen dün nereye koştun bugün nereye yürür o zehir güneş,o zehir zifir gözlerin?Yakarlar derlerdi inanmazdın ya hani,iyi ettin de inanmadın körden yalanlara.Yakan yanar ,bilmezdi onlar ,sen de bilmedin.Yaktığında yandın,yandığında,her yandığında,her hıçkırığında yakacaksın.Bilirler.Bilmezler.Bilirler.

Bilen bi kendini bilmez belki,bilmeyen bi seni bilmez.Sen binlerce yıldır durdun,sevdin,kucakladın.Vicdanın senin kafanın,vicdanın senin kalbinin,vicdanın senin gözlerinin yanındaydı.Hep solunda, hep sağında, hep her hücrende tuttun gerçek olanı,insan dedin,bir evlat dedin,Tanrı'nın yansıması dedin,insana sarıldın ,toprağa,ağaca,çocuguna,kendine sarıldın.Yetmedi kadın,dünyaya sarıldın,kocaman göbeğinle yüzyıllara gebe kaldın,kan içinde,gırtlağını parçalayan çığlıkların içinde doğuruverdin kocaman dünyayı,Baktılar ki kan içinde,sımsıcak dünya bir kadının bacak arasında. Nasıl bir ışıktır,nasıl bir ateştir diye şeytan geldi,melek geldi ak kanadı sırtında,insan geldi,toprak geldi,ağaç geldi,geyik geldi,kurt geldi,kuş geldi. Baktılar sıcak,kanlı,sana göbeğinden bağlı dünyaya.Sonra bir erkek geldi,tam da ''anadan'' doğma,erkek olduğu her halinden belli,bakışları keskin,duruşu güçlü,sözleri mert,öyle bir erdemli ve neden(?) elinde bıçak! Erkek olduğu her halinden belli olan insanoğlu,elinde bıçak ,elinde balta,elinde zehir,kalbinde mühür,gözünde hırs,karşısında dünya.

Keser annenin bağını dünyayla,keser kadının bağını aklıyla,kalbiyle,ateşiyle,ışığıyla.

Kırar,kanatır,yaralar,yetmezse yettirir,sen yeter diyene kadar,ama hiç yetmez canım kadın.Senin bin yıldır sürünerek aldığın o yolun tozunu sana kusturana kadar sırtına basar,kalbine basar,kadınlığına basar.En dünya yanına basar,en hayat yanına basar ki kuyruğunu kıpırdatsan başın kalmasın.
,

Sen bugün bağır çağır ağladıysan sabaha dek,bilirsin yine de ne ilktir ne son.Bin yıllardır süren kadınlığının sürüncemeli hak yeri,tam da kadınlığının bir perde ,bir adım gerisindeki gölgesinde durur.Sahip çıkmaktan vazgeçme,bugün olmazsa yarın,bana olmazsa ,sana.Bir gün,dünyayı doğurduğunu görenler,elindeki bıçakları atıp gülümseyerek yaklaşırlarsa eğer,eğer ki öldürmezlerse seni,eğer ki çirkef sularıyla seni yıkayıp,öpüp kirletmezlerse,seni de onlardan yapmazlarsa,eğer ki sen dayanırsan,güneşte göğsündedir,onu da sunarsın bir gün.
Sun tabi, sen onlara bakma benim canım kadınlığım.


banu

28 Ocak 2014 Salı

Bir varmış, iki yok

                                                                      20 Kasım 2012

Uçup giden,göçüp dönmeyen kuşlar vardı
Kanatları yanmış,gagaları kırık
Konuşamayan,uçmaya yeteneğini satan
Kuşlar vardı önce çoktular,sonra yok

Avuçlarının neminde sönüp
Saçlarının ateş ateşinde toz olan
Gözyaşının tuzlarını fırlatıp
Odanın baş köşesine, çığlığını çöp torbalarına sarkıtıp
Ellerini uzaklara saklayan
Bir kadın vardı ,sonrası yok

''Göçler güç işler'' dedi kuşlar
Kadın cebindeki son bileti yaktı
Ellerini cebine tıkıştırıp
Soğuk olsun, yol olsun soğuk olsun
Yürüyüp gitsin istedi.
Gözü yolda,aklı bulutta sayıklar gibi yürüdü
Cebinde çokça kanatların külleri
Yokça kırık,susmuş gagalar vardı.


Banu

31 Aralık 2013 Salı

Bir empatiniz varsa,alırım

   Bir kitabın, bir film senaryosunun ‘’iyi’’ olabilmesi için sanırım insanları ‘’ben olsam ne yapardım?Ben olsam asla böyle bir hata yapmazdım veya ben de aynı riske girerdim vs.’’ gibi düşüncelere sevk etmesi gerekiyor; çünkü izlediğimiz ya da okuduğumuz karakterlerle özdeşleşmek hoşumuza gidiyor,onun aptallıklarına kızmak ‘’ben asla bu kadar aptal değilim’’diyerek gururumuzu okşamak,beğenilen karakteri örnek almak ve kafamızda yeni kapıların açıldığına sevinmeye ihtiyacımız var.

   Fakat gerçek hayatta,sanal karakterlerle kolayca kurabildiğimiz bu empatiyi gerçekte tanık olduğumuz veya iletişimde olduğumuz insanlarla kurmakta bu kadar başarılı değiliz.İkilemleri sevmiyor,tehlikelerden korkuyoruz,biri birazcık huzurumuzu kaçırsa onu öfkeyle hayatımızdan kovuyoruz.Sorsan herkes mücadeleci,sorsan herkes adrenalin meraklısı,heyecan ve tutku için yanıp tutuşan insanlar.Üzgünüm,sizden daha üzgünüm ki her biriniz bu değilsiniz.

   Burda aslında üç tavır ortaya çıkıyor ki şöyle; film,kitap,tarih,tiyatro karakterlerine tutunup,onlarla etkileşiminden müthiş keyif alıp yine kendini ‘’dış dünya’’(düş dünyasından olmayan) ile mesafeli tutup,yoğun empati mesailerine hayali karakterlerle devam edenler. İkinci olarak hayali karakter,kurgu,düş dünyası,sanat ve benzeri kavramlarla yakın teması sevmeyen dış dünyaların insanları. Son olarak düş ve gerçeğin dengesini aralarına akıl,fikir duygu ve izandan oluşan bir köprü kurabilen; ‘’içeride’’ kahramanlarının türlü maceralarıyla egzersiz yapıp bunu dışarıya belki de ‘’eğitilmiş’’ diyebileceğimiz halde yansıtıp yaşayanlar.
   
   Tüm bunlardan sonra şunu diyebilir miyiz?
   Sanattan,düşten,kurgudan korkmayan, uzak durmayan insanların, daha doğrusu sanatı hayattan koparmadan,suyla şekeri karıştırıp içer gibi faydalananların empatiye,anlayışa,aydınlığa müsait fikir kapılarına sahip olduğu ve bu insanların empatiyle birlikte yanında bedavaya verilen iyi iletişim becerilerine yetkin oldukları.
Ve dahi elbette diğer yandan empati yoksunlarına, aslında gözlerimizi biraz kısıp daha dikkatli bakarsak,sanattan ne denli uzak olduklarını görebileceğimizi.

Diyebilir miyiz ?


-Banu-

24 Kasım 2013 Pazar

Alfred

Bulut geçti göğe paralel,yırtarak önündeki bulutları,sesi duydun mu?

Sorgularım ben hep.

Yorgunluk senden değil serden,bi direnemediğim yıllar var bence, gördün mü?
Yalanlarım ben hep, kim ne zaman bu yemeğin tuzu fazla olmuş dese.
Kim ne zaman demiş?
Rutubet kokusunda 17 yaşımı hatırlar hala orda kalan saçlarımı tararım şimdi bazen
Kısaydı saçlarım hiç dolaşmazdı sanki,parmaklarım dolaşırdı birbirine
Oyalanırım hep,bak gel hala 9 taş oynuyorum şu ara sokakta
Büyümem ben genelde,bazen büyümem.Bildin di mi?

Suyun altındayım Alfred, su üstünden tek nefes gerek,yorgunum, yüzemiyorum.


11 Eylül 2013 Çarşamba

Aramızdaki

sevgilim sevgilim
kuzey sanrısı gibidir
geceyi beşe filan böler
sonra ayılar hüzünden ölmez
sevgilim sevgilim
açlıktan ölür onlar

işte bundan ötürü
hüznü artık bir ayıya bıraktım
sevgilim sevgilim
bir ayıya
ister ormanda kullansın
ister buzdağında

hayatın kutlu olsun sevgilim
ki sana değişe değişe aktım
kimi zaman bir japon gibi uykusuz kaldım
-uykusuz kalır mı onlar bilmem aslında-
sevgilim sevgilim
bir orman gibi çoğal aramızda
şehirden bir çocuk olarak şurda burda
bir sabuntozu markasında köpürerek
çınarın tutsaklığını
ve menekşenin tutsaklığını
ve menekşenin sevincini yaşa
sevgilim sevgilim
hüzüne yer var hayatımızda.

Turgut Uyar

10 Eylül 2013 Salı

-ve nihayet

Kırmızı ojeli tırnaklarını beyaz rakı bardağına yapıştırmıştı ,parmaklarının arasında sıkıca tuttuğu sigaradan bir yudum aldı ,bir nefes çekti rakıdan ve gözlerini yeni doğmuş bi bebeğe bakar gibi karşısında oturan adama dikti.
‘’Nerden geliyorsun?’’
Huzursuzca kıpırdadı adam gıcırdayan sandalyede ‘’Hiçten’’ der gibi baktı sonra bunu sese dökmek isteyip, söze kustu  ‘’Hiçten’’.
Beyaz tabağındaki az pişmiş etten bir parça kesip,rakıya kattı damağında,susar gibi yapıp içinden inledi adam,kadının duyduğunu biliyordu,bilsindi zaten.Canı yanıyordu konuşurken anlasındı ‘’Soru sorma be kadın!!’’ der gibi nefes aldı,cevaplamak istemez gibi varoldu.
Rüzgar adamın sırtından kadının omuzlarına kondu,oradan saçlarına tünedi.Beyaz incecik bir elbisesi vardı kadının,örgüsü dağılmış saçları ,yanında duran denizin tuzunu ve  nemini taşıyordu.Tüneyen rüzgar ,bir tutam saçı ayakucuyla kadının ağzına itekledi.Adam ‘’Bir sigara içmeliyim’’ dedi o saç tutamına bakarak.Kadın sigarayı uzatırken, ağzındaki saçı tükürdü,eliyle yine rüzgara kovdu.
Açık mavi gömleğinin yakasından kokusu uçtu adamın ,kadının alnına çat! diye çarpıp burnuna aksetti,yalnızca tek burun kanadı açıldı kadının-diğeri koku almıyordu artık.Burnunun kelebekte olmayan kanadı, kokuyu kucakladı ,içeri alıp yavaşça kapandı.

‘’Ne o gidecek misin?‘’
Adam uykusunda sayıklar gibi sordu,sorarken uyur gibi düşte olduğunu düşündü.Mavi gömleğinin düğmeleri birer birer damladı masaya,tam rüzgar almaya yeltenmişken  ,kadın kırmızı tırnaklı pençelerini uzatıp yakaladı hepsini,kendi yüzüne fırlattı tüm damlaları.Avcı geliyordu,avcı burdaydı,şimdi sis çöküyordu artık göremeyecekti,korkuyordu,hayır korkmuyordu,korku..Beyaz rakı dökülüverdi masaya. Deniz,anason,kum kokusu.
‘’gitmiyorum,burdayım.’’
  Banu

Anlat

      Çiçekli bluz aldım bugün,göreyim mi seni?
Ama dur,biraz akşam çöksün,serin rüzgar essin,insanlar işlerinden evlerine dönsünler başları önde,gözleri yolda, evlerindeki sığınakları kadınlarını ,adamlarını özleyerek.
Evimin sokağındaki lamba yansın önce bi dur,daha dokunaklı olur gözümde seni görünce biriken yaşlar seversin yüzümü olur ya; belki biraz da yağmur yağar,ceketini verirsin omuzlarıma kim bilir.
      Kahve pişirdim şimdi şuracıkta,göreyim mi seni?
Ama dur biraz gece çöksün,evliler uyusun,evsizler ev bulsun,kediler sussun,tiyatrodaki seyirciler uzaklaşsın yokluğa doğru.
Hem saçımı taramalıyım önce,dudağıma bir parça ruj sürerim, bu dağınık evde bulabilirsem kırmızıyı.Dudaklarıma bakarsın,bu kez görürsün,seversin belki kim bilir.
       Çok yoruldum ben dünlerde ,göreyim mi seni?
Dur,kirlenmiş bildiklerim var tezgahta onları yıkayayım ilkin,bi kaç parça eskimiş yalanım var,çöpçüler şimdi geçer,teslim eder imzalarım hükümlerini.
Hem yatağım da çok kalabalık,mesken tutmuş ,yatagelen bir balon var içi bomboş inanır mısın?Ben baktım,içinde hava bile yoktu.Belki bi nefes verirsin,solurum senin nefesini nefsime yenilip kim bilir.
Çiçekli bluzumu giydim,geceyi serptim saçlarıma mis gibi kokuyor,kahve sıcak,dudağım al, zaman bile beni izliyor durmuş paspasın üstünde.
Göreyim mi seni?
Banu

Göğe Bakma Durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Turgut Uyar

Orda.Odada.

Saçının bozuk buklesinde tutunan bi su damlası vardı,saçlarının kırık uçlarında süzülmekte zorlanan bi su damlası,berrak,tombul ve içilesi.Yerde dizlerini karnına çekmiş oturan kadına bakıyordu.Su damlası kadına çok yakından bakıyordu,omuzlarının üstünden,yanağının hemen başucundan kadının gözlerine bakıyordu,bakmıyordu,bakıyordu.
Güçlü bi ses titretiyordu saç tellerini,sarsıntıya karşı tutunuyordu su damlası.Kapı zili?Müzik sesi?Bi sesle titriyordu damla,sakinleşiyordu kadın ona baktığında,sinirleniyordu görmediğinde.Parlak bi odada ,parlak ev eşyaları,masanın üstünde bardaklar,hepsinin üstünde damlarken,süzülürken kuruyan kahve ,şarap ve nefes damlaları,artık bakamayacak,süzülemeyecek olan damlalar gördü.
Kadının saçının telinde bir su damlası,omzunun hemen üstünde,kalbine yakın.Bi gürültü duydu;kapı zili? müzik? ılık bi kalbin atışı?
Yanan bir yığın kitap odanın tam da orta yerinde,közünde yürek ısıtılanlardan,közünde göz kalanlardan,parlak ,sıcak,köz gibi köz olanlardan; odanın tam orta yerinde bi çift göz parlak,sıcak,gözünde köz olanlardan,göz gibi göz işte..
Kadının saçındaki su damlası,buharlaşmaya yeltenirken,yanağının hemen yanında,avucuna yakın,bir damla gördü hızlıca süzülüp kaybolan;gözünün hemen altında,közüne doğru giden.Buharlaştı su damlası,ne olduğunu anlamadan,sesler içinde.    Kapı zili.       Müzik.      Hıçkırık.      Hiç-kırık.
Banu